Abi-kardeşten rekabete: Süleyman Demirel ve Turgut Özal ilişkisi
Muhammed Sait ÇATALKAYA / msaitctlkya@gmail.com
Türk siyasi tarihine damgasını vurmuş pek çok isim arasında, Süleyman Demirel ve Turgut Özal’ın ilişkisi özel bir yere sahiptir. 1979 yılında Özal’ın Başbakanlık Müsteşarı olarak atanmasıyla başlayan bu yakın ilişki, bir “abi-kardeş” sıcaklığına evrilmiş; ancak 1980 darbesi sonrası yaşanan siyasi değişimlerle büyük bir kopuşa sahne olmuştur. Turgut Özal, 3 Aralık 1979’da Süleyman Demirel tarafından Başbakanlık Müsteşarı olarak görevlendirilmişti. Bu dönemde Özal, ekonomiyi liberalleştiren “24 Ocak Kararları”nın mimarı olarak adından söz ettiriyordu. Demirel, Özal’a yalnızca bir müsteşar olarak değil, aynı zamanda fikirlerine güvendiği bir yol arkadaşı olarak yaklaşıyordu. Bu güçlü ilişki, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi krizlerin çözümüne yönelik ortak bir çabayla şekillenmişti. Ancak bu dayanışma, 12 Eylül 1980 darbesinin getirdiği sert rüzgarlarla bozulmaya başlamıştı. 12 Eylül 1980 darbesi, Türkiye’de tüm siyasi partilerin kapatılmasına ve Süleyman Demirel gibi liderlerin siyasi yasaklı hale gelmesine yol açtı. Turgut Özal ise bu süreçte darbeci yönetimle yakın ilişkiler kurarak önce Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı, ardından 1983’te Anavatan Partisi’nin lideri olarak siyasi sahneye çıktı. Darbe sonrası Demirel’in “Zincirbozan”da zorunlu ikameti sırasında, Özal’ın kendisini sık sık ziyaret ettiği, haber alıp – haber gönderdiği biliniyordu. Ancak bu ziyaretler zamanla seyrekleşmiş ve darbecilerin baskılarıyla tamamen kesilmişti. Bu noktadan sonra, abi-kardeş ilişkisi zayıflamaya başladı. 1983 yılına gelindiğinde, Demirel’in kurduğu Büyük Türkiye Partisi, darbeci yönetim tarafından kapatılmış ve Doğru Yol Partisi’nin seçimlere katılması engellenmişti. Demirel’in siyasi tabanı, bu şartlar altında Özal’a yönelmişti. Anavatan Partisi’nin geniş bir tabana hitap eden söylemleri ve Demirel’in kitlesel desteği sayesinde Özal, 1983 seçimlerini büyük bir farkla kazanarak Başbakan oldu. Bu süreçte, Özal’ın halk nezdindeki yükselişi, eski dostuyla olan ilişkisini giderek daha rekabetçi bir noktaya taşımıştı. Demirel, siyasi yasakların kalkmasını beklerken, Özal’ın bu yasakların devamı yönünde kampanya yürütmesi, aralarındaki bağları kopma noktasına getirdi. 1987 yılı, Türk siyaseti için kritik bir dönemeçti. 12 Eylül darbesiyle getirilen siyasi yasakların kaldırılıp kaldırılmaması için yapılan referandum, bir dönemin hesaplaşması haline geldi. Referandumda Alparslan Türkeş, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan gibi liderlerin de yasağının kalkması söz konusu olsa da esas mücadele, Süleyman Demirel ve Turgut Özal arasındaydı. Özal, “hayır” kampanyası yürüterek yasakların devamını savunurken, Demirel “evet” için çabalıyordu. Halkın “evet” demesiyle yasaklar kalktı ve Demirel yeniden siyasi arenaya döndü. Bu sonuç, iki eski dostun nihai karşılaşmasının zeminini hazırladı. Özal’ın 1983’te Demirel’e gidecek oyların kendisine yönelmesini kabullenmesi ve 1987 referandumunda yasakların devamı için çalışması, siyasi hırslarının öncelik kazandığını gösteriyordu. Bir dönem Demirel’in fikirlerinden ilham alan Özal, iktidar koltuğuna oturduktan sonra eski dostuna rakip olmayı tercih etmişti. Özal’ın darbe sonrası yeni düzeni benimsemesi, Demirel’in halkın iradesine olan güvenini savunmasıyla çatışıyordu. Binaenaleyh, Süleyman Demirel ve Turgut Özal’ın ilişkisi, Türk siyasetinde ideallerin, dostlukların ve rekabetin iç içe geçtiği bir dönemi yansıtıyor. Bu ilişki, bir yandan kişisel ve siyasi hesapların nasıl çatışabileceğini, diğer yandan da siyasetin dostlukları nasıl şekillendirdiğini gözler önüne seriyor. Bugün, onların hikayesi, geçmişten geleceğe bir ders niteliğinde okunmalıdır.